SOFULU DÜŞLERİMDE YAŞIYOR…
Şu an Meriç nehrinin yanıbaşında, Rodop dağlarına yakın ve ıssız bir yerde, ruhunu kaybedip, görkemli zamanlarını geçmişin derinliklerine gömmüş küçük bir şehirdeyiz. “Sofulu” ismi ilk olarak 1667’de Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde yer almış. Burası saray cariyesi Çerkez Hanım’ın İstanbul’dan gelip kök saldığı topraklar. 14. yüzyılın başlarından 20. yüzyılın başına kadar Osmanlı egemenliğinde kalmış, burada Ortodoks, Müslüman ve Yahudi nüfus birlikte yaşamış. Çerkez Hanım’ın ipek mendilleri ve elbiselerinin hammaddesi, zamanında ipeğiyle dünyaca üne sahip Sofulu’da üretiliyormuş.
Çerkez Hanım’ın ipek mendilleri ve elbiselerinin hammaddesi, zamanında ipeğiyle dünyaca üne sahip Sofulu’da üretiliyormuş.
1922’den sonra Yunanistan’a dahil edilince, Sofulu sadece lepiska saçlı Lebibe’sini değil Meriç’in doğu kıyısındaki bağlarını ve dut ağaçlarını da kaybetmiş. Şehrin her açıdan gerilemesi de böyle başlamış, hareketli ve kozmopolit yaşam yerini sönük bir hudut kasabasının tekdüze atmosferine bırakmış. Raşel, çok yıllar öncesinde Edirne’ye gittiği için kurtulmuş ama 2. Dünya Savaşı’nda Nazilerin işgaliyle geriye kalan Yahudi nüfus tamamıyla yokolup gitmiş. Sofulu’nun o güzel eski evleri ve sokakları duruyor ama o güzelim eski insanları yok artık.
Sofulu’dan çıkarlarken serinleyen havayla birlikte akşam karanlığı çökmüştü. Raşel, Sefarad Yahudileri’nin söylediği çok eski ve hüzünlü bir türküyü, Ladino dilinde mırıldanmaya başladı.
Adio, adio querida. No quero la vida. Me l’amargates tu. Adio, adio Sofulu!