İSTANBUL’UN SESSİZ UYKUSU…
Hatırlıyor musun beni İstanbul?
Raşel hüznünü alıp giderken kalbini bu şehirde bırakmıştı. İmparatorlukların başkenti İstanbul ise onu çabucak unutup, kendine milyonlarca yeni hayran buldu.
Çağlar boyunca farklı uygarlık ve kültürlere ev sahipliği yapan İstanbul, yüzyıllar boyu çeşitli din, dil ve ırktan insanların bir arada yaşadığı kozmopolit ve metropolit yapısını korudu.
Geçen son yüzyıl boyunca hem kültürel, hem tarihi, hem de kentsel zenginliğini üzücü ölçüde yitirmesine rağmen hala büyüleyici, hala güzel, hala İstanbul.
Sokaklar, yerler kumaşlarla kaplı, ipekler, atlaslar, kadifeler,emprimeler, jorjetler, organzeler, gabardinler, krepler… Her attığımız adımla ayaklarımızın altında istikballeri, hayalleri, sevinçleri ezip geçiyoruz.
Son elli yılda sadece Hristiyan ve Yahudi benliğini değil Müslüman kimliğini de tozlu tarih kitaplarının içine hapsetmiş.
Geçmiş yüzyılda eski halkının önemli bir bölümü onu terketmek, İstanbul da onları bırakmak zorunda kalıp fakirleşmiş.
Bugünün İstanbul’u içinde olduğu derin uykudan uyanmaya başlamış, kaybettiği hafızasını arayıp bulmak için ayağa kalkmış bir kent.
Piyanonun ölümü!